İş kanunu ve sosyal sigortalar ve genel sağlık sigortası kanunu kapsamında iş akdi devam eden çalışanlara işten çıkış bildirgesi düzenlenmeden kıdem tazminatı ödemeleri yapılmaktadır. Ancak yapılan bu ödemeleri kıdem tazminatı ödemesi olarak değerlendirmek pek mümkün değildir. Çünkü çalışanın kıdem tazminatını hak etmesi için işveren tarafından işten çıkarılması ya da haklı nedenle kendi isteğiyle işten ayrılmasının yanında başka şartlar da bulunmaktadır.
Bu nedenle çalışanların henüz çalışmaya devam etmeleri söz konusuyken veya işten çıkışı resmi olarak gerçekleşmemişken yapılan ödemelerin kıdem tazminatı olduğu düşünülemez. Ödemeler çalışanların banka hesaplarına işine devam ettiği anda yatırılsa ve bu arabulucu marifetiyle olsa dahi kıdem tazminat olarak değerlendirilemez. Çünkü gelir vergisine tabi tutulmayan bu ödemelerin kıdem tazminatı olarak değerlendirilmesi ancak mevzuata uygun biçimde yapılması halinde mümkün olacaktır.
Yargıtay kararlarında bu şekilde yapılan ödemeler avans olarak değerlendirilmiştir. Ayrıca çalışanın işten ayrılması halinde hesaplanan kıdem tazminatından bu avansların faizi ile mahsup edilmesine hükmedilmiştir. Ancak vergi kanunları açısından değerlendirildiğinde iş kanununa uygun olarak ödenmeyen kıdem tazminatlarının ücret olarak değerlendirilmesi söz konusu olur. Bu durumda bu ödemeler üzerinden vergi hesaplanmalıdır.
Bu nedenle işten ayrılmayan çalışana kıdem tazminatı adı altında yapılan ödemelerin kurum kazancının tespitinde nasıl dikkate alınacağı ve vergisel yönü olup olmadığı irdelenmelidir. Çünkü şartlara uygun olarak kıdem tazminatı ödemelerinin vergilemesi ile ücret sayılabilecek ödemelerin vergilemesi birbirinden farklıdır. Bu sebeple yapılan ödemlerin niteliği, vergi tevkifatı ve sigorta primi hesaplanmasını gerektirecek bir durumun olup olmadığı kurum kazancının belirlenmesinde önem arz etmektedir. Yapılan bu ödemeler kurumlar vergisi kanununa göre safi kazancın belirlenmesinde dikkate alınacağından KVK.’nun 8. maddesi ile GVK.’nun 40. maddesine uygun olması gerekmektedir. Gelir Vergisi Kanununun 40. maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde, ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin, (3) numaralı bendinde de işle ilgili olmak şartıyla, mukavelenameye veya ilama veya kanun emrine istinaden ödenen zarar, ziyan ve tazminatların ticari kazancın tespitinde gider olarak indirileceği hükme bağlanmıştır.
Şüphesiz ticari kazancın elde edilmesi için yapılan genel giderlerin başında ücret gelmektedir. Ücret G.V.K.’nun 61. maddesinde, işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatler olarak ifade edilmiştir. Ayrıca ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (Mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunması onun mahiyetini değiştirmeyecektir. Kıdem tazminatının koşulları ise iş kanunda düzenlenmiş olup yeni iş kanununda ifade edilen kıdem tazminatı fonu kanunu yürürlüğe girene kadar eski kanundaki düzenlemeler geçerliliğini koruyacaktır.
4857 sayılı İş Kanunu önceki iş kanunu olan 1475 sayılı Kanunun kıdem tazminatını düzenleyen 14. maddesi hariç diğer maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır. Kanunun Geçici 1. maddesinde, "Diğer mevzuatta 1475 sayılı İş Kanununa yapılan atıflar bu Kanuna yapılmış sayılır. Bu Kanunun 120. maddesi ile yürürlükte bırakılan 1475 sayılı İş Kanununun 14. maddesinin birinci fıkrasının 1. ve 2. bendi ile onbirinci fıkrasında, anılan Kanunun 16, 17 ve 26. maddelerine yapılan atıflar, bu Kanunun 24, 25 ve 32. maddelerine yapılmış sayılır." düzenlemesi yer almaktadır. 1475 sayılı İş Kanunu ve 20.4.1967 tarihli ve 854 sayılı Deniz İş Kanununa göre ödenmesi gereken kıdem tazminatlarının tamamı ile 13.6.1952 tarihli ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanuna göre ödenen kıdem tazminatlarının hizmet erbabının 24 aylığını aşmayan miktarlarının, gelir vergisinden istisna olduğu hüküm altına alınmıştır.
Kıdem tazminatlarının gelir vergisinden istisna olması için iş kanununda belirlenen şartlara uygun olarak belirlenmesi gerekmektedir. Buna göre;
İşçinin, 1475 sayılı İş Kanununun 14. maddesine göre, aynı işverene bağlı olarak en az 1 yıl çalışması ön koşulu ile birlikte;
- İşveren tarafından iyi niyet ve ahlak kurallarına aykırılık nedenleri dışındaki nedenlerle iş sözleşmesinin feshedilmesi,
-İşçi tarafından sağlık, iyi niyet ve ahlak kuralarına aykırılık veya işyerinde işin durması ve benzeri nedenlerle sözleşmesinin feshedilmesi,
-Askerlik görevi nedeniyle işten ayrılma,
-Emeklilik hakkının elde edilmesi veya bu kapsamda yaş dışında gereken sigortalılık süresi ve prim gününün doldurulması nedeni ile işten ayrılma,
-Kadının evlenmesi halinde 1 yıl içinde kendi arzusu ile işten ayrılma,
-İşçinin ölümü,
koşullarından birinin gerçekleşmesi halinde kıdem tazminatı ödenmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere sayılan kriterlerde ortak nokta işten ayrılma olarak görülmektedir. Sayılan bu şartlara uygun olmayan ödemeleri kıdem tazminatı olarak değerlendiremeyiz. Gelir İdaresi Başkanlığının konu hakkında vermiş olduğu görüşte benzer ifadeler yer almaktadır. Buna göre iş akdi sona erdirilmeden ve işten çıkış belgesi düzenlenmeksizin ödenen tutarlar ücret olarak nitelendirilmeli ve yapılan ödemeler üzerinden gelir vergisi tevkifatı yapılmalıdır. Ücret olarak kabul edilen bu ödemeler üzerinden sigorta primi ödenmesi de gerekebilir. Ayrıca ücret olarak değerlendirilen bu bedellerin G.V.K.’nun 40. maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendine göre gider olarak dikkate alınması mümkündür.
Dolayısı ile işverenlerin kıdem tazminatı ödemelerini iş kanunu mevzuatına uygun olarak gerçekleştirmeleri gerekmektedir. Aksi durumda yapılan işlemler dava konusu olabileceği gibi vergi ve diğer yükümlülüklere neden olabilir.